23 Kasım 2016 Çarşamba

TCMB Faiz Kararını Veriyor


Yurtiçi piyasalarda gözler TCMB’nin Perşembe günü vereceği faiz kararına çevrilmiş durumda. Üst üste 7 toplantı boyunca faiz indirimine giden Merkez Bankası, Ekim ayı toplantısında faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitmeyerek faiz oranlarını sabit tutmuştu. Perşembe günü gerçekleşecek olan toplantıda ise Merkez’in alacağı karara ilişkin belirsizlik söz konusu.

Bu belirsizliğin ortaya çıkmasına neden olan en önemli etken ise Türk Lirası’nda yaşanan değer kaybı. Trump’ın başkan seçilmesi ve yurtiçindeki gelişmeler ile birlikte Dolar/TL’de yaşanan yükseliş sadece Kasım ayında yüzde 9’un üzerinde gerçekleşti. Ki bu rakam Trump’tan en çok etkilenmesi beklenen Meksika Pezo’su dahil, gelişmekte olan ülkeler arasındaki en yüksek kayıp.

Ekim Toplantısında Kur Vurgusu Yapılmıştı

Diğer taraftan geçtiğimiz toplantının karar metninde Eylül ayındakinden farklı olarak, döviz kuru ve diğer maliyet unsurlarındaki gelişmelerin enflasyon görünümündeki iyileşmeyi sınırlandırdığını ve para politikasındaki temkinli duruşun devam etmesinin gerekliliğini vurgulayan TCMB, son zamanlarda yaşanan yükseliş ile kur üzerinde daha çok duracak gibi görünüyor. Ancak metinde yapılacak kur vurgusu veya gerekli olması durumunda önlemlerin alınacağı gibi ifadeler daha somut adımlar bekleyen piyasayı ikna etmeyebilir.

Bu ifadelerin yerine faiz artırımına gitmek Merkez Bankası’nın piyasaya verebileceği en etkili mesaj olacaktır. Ancak faiz artırımına gitmenin önündeki en büyük engel yüksek faizlere karşı olan hükümet kanadı olarak karşımıza çıkıyor. Hatta öyle ki geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli tarafından yapılan açıklamada faiz indirimi için alan olduğu açıklaması gelmişti. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise daha önce yaptığı açıklamada Merkez Bankası’nın döviz satarak müdahalesinin doğru olduğunu düşünmediğini ifade etmişti. Verilen bu mesajlar TCMB’nin durumunun güçleşmesine neden olurken, aslında bir fırsatı da beraberinde getiriyor. Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmesi durumunda, piyasaya, şartlara göre bağımsız hareket edebileceğinin sinyalini vermiş olacaktır. Ancak bu mesajın net olması için artışın 25 baz puan gibi sembolik bir rakamın üzerinde olması gerekiyor.

İlk Faiz Müdahalesi Meksika’dan

Yurtiçinde bu gelişmeler öne çıkarken, Türkiye’nin muadili ülkelerden kurda yaşanan yükselişi durdurma adına çeşitli adımlar gelmiş durumda. Trump politikalarının en çok etkileyeceği ülkelerin başında gelen Meksika, gecelik faiz oranlarını 50 baz puan artırarak, 4,75’ten 5,25’e çekmiş durumda. Yapılan bu değişiklik ile Meksika’da faiz oranları 2009’dan bu yana en yüksek seviyesine yükselmiş oldu. Diğer taraftan Malezya ve Hindistan merkez bankaları da yükselen dövizin önüne geçmek için piyasaya dolar satarak müdahalede bulundular.

Geçtiğimiz günlerde benzer bir müdahalede TCMB tarafından yapıldığını hatırlıyoruz. Merkez Bankası rezerv opsiyon katsayısında bazı oranları değiştirerek piyasaya ek likidite sağlama yöntemine gitmişti. Piyasaya 700 milyon dolara yakın sağlanan likiditeye rağmen bu adımın kur üzerindeki etkisinin sınırlı kaldığını görmüştük. Bu nedenle piyasaya dolar vererek, rezerv opsiyonu katsayısında değişikliğe giderek veya zorunlu karşılık oranlarında değişiklik yapılarak alınacak önlemler yetersiz kalabilir. İlk aşamada Merkez Bankası’nın kurdaki ateşi söndürmek adına 50 baz puanın üzerinde bir artırıma gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Atılacak bu adım ile Merkez Bankası piyasaları rahatlatacağı gibi bağımsızlığının üzerinde dolaşan sis bulutlarını da dağıtabilir. Ancak sadece para politikası araçlarıyla kura müdahalede bulunmak sorunun geçici şekilde çözülmesinde etkili olacaktır. Daha etkili çözümler için maliye politikaları ve reformlar ile bu politikaların desteklenmesi gerekiyor.


tcmb faiz oranları

Faizin Artırılmaması İleride Daha Radikal Kararlara Neden Olabilir
Faizlerin artırılmaması durumunda, Fed’in 2017 yılında faiz artışlarında hızlanması veya piyasaya bu mesajı vermesi Türk varlıkları üzerindeki baskının daha da artmasına neden olabilir. Artan bu baskıyla birlikte TCMB, ilerleyen dönemlerde daha radikal kararlar almak zorunda kalabilir. 2006, 2008 ve 2014 yıllarında bu kararların alındığını biliyoruz. Hatırlayacağımız üzere 2014 yılında faiz oranı yüzde 4,50’den, ani bir kararla yüzde 10’a kadar yükseltilmişti.

Tüm bu değerlendirmelere rağmen Merkez Bankası hükümeti karşısına almak istemeyeceğinden politika faizinde 25 baz puanlık bir artışa gidebilir. Yapılacak bu hamle sembolik bir artış olacağından kur üzerinde aşağı yönlü bir baskıya neden olma ihtimali oldukça düşük. Aksine yükseliş trendi içerisindeki dolar/tl’nin daha da değer kazanmasına neden olabilir. Bu yukarı yönlü hareketin devamında ise 3,4490 ve 3,5100 seviyeleri hedef fiyat olarak karşımıza çıkıyor.

11 Kasım 2016 Cuma

Türk Lirası Neden Negatif Ayrışıyor?


Son günler Türk Lirası için pek parlak geçmiyor. Gerek dolara gerekse euroya karşı gösterilen kötü performans, TL’yi diğer gelişmekte olan para birimlerinden negatif ayrıştırmış durumda. Aşağıdaki grafiğe baktığımızda Brezilya reali, Güney Afrika randı, Rus rublesi ve Hindistan rupisine karşı yaşanan ayrışma dikkat çeken boyutlara ulaşmış vaziyette.

gelişen ülke paraları

Moody’s Yükselişi Tetikledi

Bu ayrışmanın ilk adımı ise kredi derecelendirme kuruluş Moody’s’in 24 Eylül günü Türkiye’nin kredi notunu indirmesiyle atıldı. Moody’s vermiş olduğu kararla Baa3 olan kredi notunu Ba1’e çekerek yatırım yapılabilir seviyenin altına indirdi. Karar öncesinde 2,94’lü seviyelerde fiyatlanan Dolar/TL, karardan yalnızca 5 gün sonra 3 Lira’nın üzerine çıkarken, yükseliş gördüğümüz gibi bu seviyelerde sınırlı kalmadı. TL’deki ayrışmanın ilk adımı Moody’s kararı olsa da tüm suçu Moodys’e atmak hatalı olacaktır. Karar sonrasında yaşanan siyasi, jeopolitik ve ekonomik gelişmeler Türk Lirası’ndaki kayıpların hızlanmasında ve devam etmesinde oldukça etkili oldu.

 Artan Jeopolitik ve Siyasi Riskler

Jeopolitik risk algısını yükselten belki de en önemli etken Musul operasyonu diyebiliriz. Musul operasyonuna Türkiye’nin katılıp katılmayacağı, katılsa da ne gibi bir rolü olacağı ve operasyon sonrasındaki gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkilerinin ne olacağı gibi belirsizlikler, Türkiye’nin özellikle yabancı yatırımcı gözünde riskli bir ülke haline gelmesine neden oldu. Ayrıca Merkezi Irak Hükümetinin Türk askerlerini Irak sınırları içerisinde istemediğini belirtmesi, buna karşılık yurtiçinden yapılan açıklamalarda Türkiye’nin operasyona katılmasının bir gereklilik olduğunun söylenmesi ve aktif şekilde operasyona katılma isteği, iki ülke arasındaki ilişkilerin zedelenmesine yol açan gelişmeler olarak öne çıktı. Diğer taraftan yurtiçinde bitmeyen terör saldırıları ve Suriye’de devam eden Fırat kalkanı operasyonu Türk Lirası’nın kırılganlığını arttıran diğer önemli etkenler.

Siyasi tarafta ise ana gündem maddesini başkanlık sistemi tartışmaları oluşturuyor. Son zamanlarda yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki yakın zamanda da başkanlık oylaması meclise gelecek. Ancak başkanlık meclisten geçse de geçmese de 2017 yılında tekrar sandığa gidecek gibi görünüyoruz. Hatta referandum, genel seçim ve yerel seçimlerin hepsini bir arada yaşama ihtimalimiz var. Bu ihtimallerin üzerine geçtiğimiz günlerde HDP milletvekillerine yönelik yapılan terör operasyonu ve tutuklamalar TL’deki sıkıntılı sürece destek olmuş vaziyette.

Yaşanan bu gelişmeler ile birlikte, ülkelerin risk ölçümünde kullanılan bir gösterge olan CDS primini incelediğimizde, Türkiye’nin CDS’inin oldukça yükselmiş olduğunu görüyoruz. Şu anda 270 seviyesinin üzerinde olan CDS primi 28 Eylül’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Ayrıca bu rakam 15 Temmuz sonrasında oluşan zirve olan 288’e de oldukça yakın.

türkiye cds primi

Ekonomide Yeni Bir Hikayeye İhtiyacımız Var

Siyasi ve politik riskler yukarı yönlü hareket ederken, ekonomi kanadında da yeni bir hikayeye ihtiyacımız var gibi görünüyor. Özellikle 15 Temmuz sonrasında yaşanan süreçte ekonomide meydana gelen yavaşlama büyüme endişelerini beraberinde getirdi. 2016 yılı için büyüme beklentisi yüzde 4,5’ten yüzde 3,2’ye revize edilirken, 2017 yılında ise beklentiler yüzde 5’ten yüzde 4,4’e düşmüş durumda. 2017 yılında beklentilerde iyileşme görülse de yine de son 14 yılın ortalama büyüme rakamı olan yüzde 4,82’nin altında kalıyoruz. Bu durumda ekonomiyi iyileştirme adına yeni adımlar atılmasını gerekli kılıyor.

türkiye büyüme

Bir taraftan Merkez Bankası’nın uygulamakta olduğu politikaya baktığımızda, zorunlu karşılık oranlarında değişiklik yaparak bankalara likidite yaratma çabası içerisinde olduğunu görüyoruz. Yaratılan likiditeyle birlikte bankaların bu likit varlıkları kredi olarak vermesi beklenirken, tüketime teşvik arttırılıyor. Diğer taraftan zorunlu bireysel emeklilik sistemi ve varlık fonu gibi uygulamalarla tasarruf özendirilmeye çalışılıyor. Bu politikalar arasındaki ayrışma net adımlar atma ve önlemler almanın önünde engel olarak karşımıza çıkıyor. İlerleyen zamanda bir seçim yapmak zorunda kalabiliriz.


TCMB likiditeyi artırmaya yönelik adımlar atarken diğer taraftan faiz indirimlerine ve sadeleştirme politikasına devam ediyor. Son sekiz ayda faiz koridorunun üst bandında yapılan 250 baz puanlık indirim, bankaların kredi faizlerini düşürmesinin önünü açmış durumda. Ancak bu durumda karşımıza çıkan risk, kredi faizlerinin düşmesiyle birlikte bankaların karlarında azalma olacağından mevduat faizlerinde de indirime gidilmesi ihtimali. Nitekim bu yönde ilk adımı Yapı Kredi Bankası atmış durumda. Bir aydan bir yıla kadar tüm vadelerdeki faiz oranlarını 50 baz puana kadar indiren banka, şu an için indirime giden tek kurum. Ancak diğer bankalarda karlarını düşürmemek adına bu trende katılacaklardır. Düşen mevduat faizlerinin yaratacağı risk ile birlikte dövize olan talepte artış meydana gelebilir.  Artan döviz talebi piyasada TL’yi bollaştıracağından, Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve negatif ayrışmayı daha da derinleştirebilir. 

1 Kasım 2016 Salı

2017 Doların Yılı Olabilir

2016 yılının sonu yaklaşırken hareketli günler bizi bekliyor. Özellikle ABD tarafında yoğun bir gündem söz konusu olacak. Kasım ayının gelmesiyle birlikte önce Fed’in faiz kararını ardından ise ABD Başkanlık seçimlerini takip edeceğiz. Fed’in seçim öncesinde faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitme olasılığı çok düşük olsa da faiz artırımı için Aralık ayındaki toplantıya işaret edecekleri neredeyse kesin gibi. Tüm bu yaşadığımız gelişmeler bize 2015 yılının sonunu hatırlatıyor. 2015 yılında da Fed’in yıl boyunca faiz artırımına gideceği beklentileri piyasaya yön vermişti. Ancak yıl boyunca herhangi bir artırıma gitmeyen ABD Merkez Bankası, faiz artırım kararının Aralık ayında almıştı.

Enflasyon ve İstihdamdaki İyileşme Fed’in Elini Güçlendiriyor

2017’de ise farklı bir senaryo bizi bekliyor olabilir. Özellikle Fed’in normalleşme politikasına devam etmek için takip ettiği iki önemli veri olan enflasyon ve istihdam piyasasındaki olumlu seyir, Fed’in 2017 yılında birden fazla faiz artırımına yönelebileceğinin sinyallerini veriyor. Enflasyon tarafına baktığımızda son zamanlarda yönünü yukarıya çeviren petrol fiyatlarının etkisinin yüksek olduğunu görüyoruz. Petrol fiyatlarında 60 dolar seviyelerinde bir sabitlenme enflasyonda hedef olan yüzde 2 seviyesine daha hızlı ulaşma imkanı sağlayacaktır. İstihdam piyasasında ise Mayıs ayında beklenmedik şekilde 38 Bin gelen tarım dışı istihdam verisi sonrasında toparlanma dikkat çekiyor. Son dört ayda ortalama istihdamın 222 Bin seviyesinin üzerinde seyretmesi Fed’i istihdam konusunda da rahatlatıyor.  

Merkez Bankaları Arasındaki Ayrışma Devam Edebilir
Büyük Merkez Bankaları politikaları arasındaki ayrışma da doların güçlenmesine neden olan bir başka önemli gelişme. Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının ekonomideki canlanmayı sağlamak ve enflasyon hedeflerini tutturmak adına negatif faiz politikası uygulaması, İngiltere Merkez Bankası’nın da Brexit sonrası yumuşak geçiş yapma isteği nedeniyle faiz oranlarında indirime gitmesi para birimlerinin değer kaybetmesine neden oluyor. Bu para birimlerinde çıkan sermaye ise faiz artırımı yolunda olan dolara kayıyor. 2017 yılında ise bu ayrışmanın daha da derinleşmesi söz konusu olabilir. Japonya ve Avrupa’da enflasyonda henüz istenen seviyelerin yakalanamaması ve İngiltere’de Brexit sürecinin 2017’de hızlanacak olması merkez bankalarının ellerini bağlayacak gibi görünüyor. Farklılaşmanın derinleşmesi ise doların daha da güçlenmesi anlamına geliyor. Ancak buradaki soru işareti, merkez bankalarının bu ayrışmayı ne kadar sürdürebilecekleri olacak.

Küresel Büyüme Endişeleri Dolara Yarayabilir

Fedi’in faiz artırım yolunda izleyeceği politikaların doların hareketliliğini etkileyeceği aşikar. Ancak unutmamız gereken bir diğer konu da küresel büyümedeki ivme kaybı. OECD hazırlamış olduğu son raporda 2016 yılı için küresel büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2,9’a revize ederken, 2017 büyüme tahminini de 0,1 puan düşürerek yüzde 3,2 olarak açıkladı.
IMF’nin yayınlamış olduğu rapora göre ise ABD haricinde kalan başlıca büyük ekonomilerde 2017 yılında 2016’ya göre ya büyüme hızında düşüş yaşanacak ya da küçük bir artış olacak.

Büyüme(%)
2016
2017
ABD
1,6
2,2
Euro Bölgesi
1,7
1,5
Çin
6,6
6,2
Japonya
0,5
0,6
Almanya
1,7
1,4
Dünya
3,1
3,4

Küresel büyümede yaşanan ivme kaybına rağmen ABD ekonomisindeki güçlü duruş, yatırımcıların yeni güvenli liman olarak doları görmelerine neden olacaktır. Güvenli liman algısıyla talebi artacak olan dolar, diğer para birimlerinden pozitif ayrışacak gibi görünüyor. Bu pozitif ayrışmanın da etkisiyle dolar 2017’nin yıldızı olmaya en büyük aday.


GARAN Teknik Görünüm

 8,75 seviyesinden başladığı yükseliş hareketini 3. haftaya da taşıyan hissede yukarı yönlü eğilim devam ediyor. Hissenin son iki gündür 10,...