28 Haziran 2016 Salı

Brexit'in Kazananı Altın Oldu

İngiltere’de beklenmeyen gerçekleşti ve Brexit’in oylamada galip gelmesi adeta piyasada soğuk duş etkisi yarattı. Piyasada birçok ürün bu durumda kaybeden tarafındayken, altın kazananların arasındaki ön sıralarda yer aldı. Beklenmedik sonuç neticesinde hızlı bir şekilde 1350 doların üzerine kadar yükselen ons altında yükseliş sürecek mi? Bundan sonraki seyir nasıl olacak?

AB’de Domino Etkisi Endişeleri

İngiltere’nin AB’den ayrılması şüphesiz bir günde gerçekleşecek bir olay değil. Ayrılığın tamamen gerçekleşmesi yaklaşık 2 yıllık bir süreç içerisinde olması bekleniyor. Aynı zamanda İngiltere hükümetinin bu referandumu göz ardı ederek AB’de kalınması yönünde karar verme yetkisi de bulunuyor. Ancak İngiltere Başbakanı David Cameron’un istifa etmesi ve güçlü demokratik temellere dayanan bir ülke olan İngiltere’de bu durumun yaşanmasının ihtimal dahilinde olmadığını düşünüyorum. Referandumun tekrarlanması için toplanan dilekçelerin sayısı 3 milyona ulaştı. Referandumun tekrarlanması şuanda gündeme gelmese de bu da göz önünde bulundurulması gereken bir diğer önemli gelişme.

Ayrıca referandumda Kuzey İrlanda ve İskoçya’daki oyların kalalım yönünde olması Britanya içinde yeni referandum ihtimallerini ortaya çıkıyor. Özellikle İskoçya’nın Britanya’dan ayrılarak Avrupa Birliği üyeliği için başvuruda bulunma olasılığı oldukça yüksek görünüyor.

Yaşanacak ayrılık sürecinin en az İngiltere kadar etkileyeceği diğer bölge ise Avrupa. Kıta Avrupası’nda mülteci krizinin büyük etkisi nedeniyle yükselen aşırı sağcı görüşler yeni referandumları beraberinde getirebilir. Bunların ilk sinyalleri Fransa, Hollanda, İtalya, Slovakya ve hatta görece olarak daha küçük bir ülke olan Bulgaristan’dan dahi gelmeye başladı. Parti liderleri ülkelerinde de referanduma gidilmesi gerektiğini söyleyerek, İngiltere’nin doğru yolda olduğunu dile getirdiler. Aynı zamanda ayrılığa oldukça meyilli olan İskandinav ülkelerinde de durum hassasiyetini korumaya devam ediyor.

Tüm bu gelişmeler ile birlikte yaşanabilecek domino etkisi kuşkusuz yatırımcıların bir güvenli liman arayışına girmelerine neden olacaktır. Güvenli liman arayışının ilk durağı ise altın olacaktır. Bu durumda altına artan talep ile birlikte fiyatlarda da yükseliş gelmesi kaçınılmaz son gibi görünüyor.

Merkez Bankalarının Kararları Altının Kaderinde Belirleyici Olacak

Brexit kararıyla birlikte merkez bankaları piyasada aktif olarak rol almaya başladılar. İlk müdahale İsviçre Merkez Bankası(SNB)’ndan gelirken, İsviçre Merkezi yapmış olduğu açıklamada piyasada etkin bir şekilde yer alacağını ve müdahalelerin devam edebileceğini belirtti. Avrupa Merkez Bankası(ECB) Brexit oylaması sonrası yapmış olduğu açıklamada ek likidite sağlamaya hazır olduğunu belirtirken, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney 250 milyar sterlinlik ek önlem için hazır olduklarını söyledi.

Bu durumda hali hazırda negatif faiz politikası uygulayan ülkelerin faizleri daha da derinleştirebileceğinin ve varlık alım programlarını genişleteceğinin sinyallerini verirken, FED’in de elini kolunu bağlamış durumda. Artan küresel riskler ile birlikte FED’in önünü görmeden adım atma ihtimali bir hayli zayıfladı. FED’in bir şekilde çarkları dönen ABD ekonomisinin bu yıl faiz artırımına giderek dişlerini bozmak istemeyeceğini ve olası durağanlık riskine karşı temkinli yaklaşımını koruyacağını düşünüyorum.

Merkez Bankalarının bu yönde atacağı adımlar ile birlikte altında güçlü duruş daha da sağlamlaşabilir. Artan küresel riskler ve merkez bankalarının genişlemece para politikaları, yıla 1050 dolar seviyesinden giriş yapan altının yönünün daha da yukarı gidebileceğinin önemli işaretleri olarak görünüyor.

Teknik Görünüm
Teknik olarak baktığımızda altının yükseliş trendi içerisindeki hareketinin devam ettiğini görüyoruz. 100 günlük hareketli ortalama seviyesi olan 1200 dolardan aldığı destek ile birlikte yükselişine devam eden değerli metalde yükseliş hareketinin devamında 1330’un üzerinde kalıcılık sağlanması durumunda 1345 direnci oldukça önemli olacak. 1345’in üzerindeki fiyatlamalarda hareket orta vadede 1390 dolar seviyelerine kadar devam edebilir. Geri çekilmelerde ise 1305 ve 1270 destekleri yeni alım fırsatlarını beraberinde getirebilir.

15 Haziran 2016 Çarşamba

Olası Brexit Senaryoları


Bu ayın kuşkusuz en önemli gelişmesi İngiltere’de yapılacak Brexit referandumu. Referandum gününe yaklaştıkça piyasada endişelerin ve hareketliliğin artığını görüyoruz. 23 Haziran günü yapılacak olan referandum, Perşembe gününe denk geliyor. Referandumun sonuçlarının piyasaların açık olduğu saatlerde belli olması piyasadaki hareketliliği de had safhaya çıkaracaktır. Önümüzde ise iki senaryo mevcut;

İyi Senaryo: AB’de Kalınması

İyi senaryo İngiltere’nin AB’den ayrılmaması ve mevcut düzenin devam etmesi yönünde çıkacak sonuç olacak. Bu durumda piyasada bir rahatlama olacağı kesin gibi. AB’de kalınması durumunda küresel ekonomideki rahatlamayla birlikte risk iştahında da yükseliş olacaktır. Bu risk alma eğilimi zaten bol miktarda bulunan paranın hisse senetlerine kaymasına neden olabilir. Bu durumda Avrupa borsaları başta olmak üzere endekslerin yeniden değer kazandığını görebiliriz.

İngiltere’nin AB’de kalmasının bir diğer önemli etkisi ise ülkenin para birimi üzerinde olacak. Son zamanlarda Brexit endişeleriyle değer kaybeden İngiliz Sterlini’nde, ayrılma ihtimalinin bir miktar fiyatlandığını düşünüyorum. Bu durumda sterlinde hızlı bir toparlanma gelebilir. Özellikle bu etkiyi Sterlin/Dolar paritesinde güçlü hissedebiliriz. İlk etapta yaşanan yükseliş ile yukarı yönlü hareket pariteyi 1,45’in üzerine kadar taşıyabilir
.
Aynı zamanda azalan küresel risklerin bir diğer önemli etkisi de FED’in faiz politikası üzerinde olabilir. Haziran ayını pas geçme ihtimali oldukça yüksek olan FED’in, İngiltere’nin AB’de kalmasıyla birlikte faiz artışı için Temmuz ayını işaret edebilir. Ancak bunu konuşabilmemiz için Temmuz ayında açıklanacak Tarım Dışı İstihdam verisini görmemiz gerekiyor.

Kötü Senaryo: BREXIT!

Kötü senaryonun ise oldukça sıkıntılı sonuçlar doğurma ihtimali var. Brexit’in yaşanması pek çok sorunu beraberinde getirecek. Bu sorunların ilki ise küresel ticarete yaşanabilecek daralma olacak. İngiltere’nin dış ticaret rakamlarına baktığımızda; AB’nin payı oldukça büyük yer kaplıyor. İngiltere’nin 2015 yılında en fazla ihracat yaptığı ikinci ülke %10 pay ile Almanya olurken, AB ülkelerinin toplam payı %37,3 seviyesinde. İthalat tarafında da durum farklı değil ilk sırayı %14,8 ile Almanya alıyor. AB ülkelerinin ithalattaki toplam payı ise %52,3 ile ithalattaki payın yarısından fazlasını alıyor.

Brexit ile birlikte sona erecek ticaret anlaşmaları, hem İngiltere hem de AB için oldukça büyük bir sorun oluşturuyor. Avrupa ve İngiltere’de yaşanan ticaret daralması bölgede resesyon ihtimalini artırıyor ve küresel riskleri oldukça yukarıya çekiyor.

Aynı zamanda İngiltere’nin AB’den ayrılması, diğer üye ülke vatandaşlarının hükümetlerine ayrılık yönünde baskı yapmalarını beraberinde getirebilir. Bu durumun da 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğun temelini attığı Avrupa Birliği projesinin sona ermesine kadar gidecek bir domino etkisi yaratması ihtimaller arasında.

Tüm bu ihtimaller ile yükselen küresel risklerin varlık fiyatlarına da etkisi sert olabilir. İlk olarak Sterlin tarafına baktığımızda son zamanlarda yaşanan değer kaybıyla, ihtimalin bir miktar fiyatlandığını söyleyebiliriz. Ancak ayrılık ihtimalinin tamamının fiyatların içinde olmadığını düşünüyorum. Brexit ile birlikte Sterlin/Dolar paritesinde satışlar hız kazanarak 2009 seviyesi olan 1,35’lere kadar gerileyebilir. Euro’da bu ayrılıktan payına alacaktır. Euro/Dolar’da ilk etapta 1,08’li seviyelere geri çekilme görebiliriz.


Brexit yaşanması durumunda kazanan ise Altın ve diğer değerli metaller olacaktır. Güvenli liman arayışıyla altına yönelen yatırımcı talebi, ons altın fiyatlarının 1400 dolara doğru hızlı bir yol almasına neden olabilir. Aynı zamanda Avrupa’dan kaçan yatırımcılar ABD tahvillerine yönelerek, tahvil fiyatlarının yükselmesine neden olabilir.

10 Haziran 2016 Cuma

Emtia Fiyatları Yükseliyor


Son zamanlarda emtia fiyatlarında yaşanan ralli dikkat çekmeye devam ediyor. Hatırlayacağımız üzere 2015 yılı emtia ürünleri için oldukça kötü geçmişti. Bir yandan dünyanın en büyük emtia tüketicilerinden olan Çin ekonomisinde yaşanan ivme kaybıyla talep tarafında yaşanan daralma, diğer taraftan özellikle petrol kanadında çıkan yeni teknolojilerle birlikte yaşanan arz patlaması emtia fiyatlarının düşmesine neden oldu. Birde bunların üzerine FED’in normalleşme süreci kapsamında faiz artırımlarına başlayacağı beklentileri eklenince fiyatlarda sert düşüş gördük.

Ancak 2016 yılının ilk yarısına baktığımızda gümüşün öncülüğünde emtia fiyatlarında yükseliş oldukça dikkat çekici boyuta gelmiş durumda, bunun birkaç sebebi olduğunu söyleyebiliriz.

emtia fiyatları

Artan Küresel Riskler Değerli Metale Olan Talebi Yükseltiyor

Değerli metaller tarafına baktığımızda bu yükselişin altında yatan nedeni bulmak çok zor değil. İlk olarak Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının uyguladıkları politikalar bu ürünleri olan talebin artmasına neden oluyor. Negatif faiz ve genişlemeci para politikalarının sonucunda hisse senedi piyasasındaki güvensiz ortamla birlikte yatırımcılar ilk buldukları güvenli liman olan altın ve gümüşe sığınıyorlar. Diğer önemli neden ise yatırımcıların her zaman rahatsız oldukları siyasi risk ortamı. Küresel ortama baktığımızda en sıcak konu olan Brexit ilk karşımıza çıkan büyük belirsizlik, ara sıcaklarda ise İspanya erken seçimi ve bitmeyen Yunanistan sorunu bizi bekliyor. Birde bunların üzerine Kasım’da servis edilecek olan ABD seçimleri eklenince ister istemez bu kadar sıcağın yanında serinletici etkiye sahip değerli metalleri yanında bulundurma gerekliliği artıyor. Bütün bu gelişmeler artan taleple fiyatların yükselmesine neden oluyor. Önümüzdeki dönemde özellikle Brexit belirsizliğinin olumlu veya olumsuz sona ermesiyle bir engeli geçsek de tam düzlüğe çıkamayacağımızdan değerli metallere olan talebin devam etme olasılığı oldukça yüksek. Bu durumda da fiyatların yükselmesi kaçınılmaz olabilir.

Petrol ve Endüstriyel Metallerde Çin Etkisi

Petrol ve endüstriyel metaller de değerli metallerdeki yükselişe ayak uydurmuş durumda. Özellikle ham petrol 2016’nın başından itibaren %35’lik yükselişiyle dikkat çekiyor. Ancak ham petrolün yükselişinde düşündürücü olan kısım, bu yükselişin büyük kısmının talepteki artıştan değil arzdaki daralmadan kaynaklanıyor olması. Artan fiyatlarla birlikte bazı üreticilerin tekrar devreye girme olasılığı da yükseliyor. Yeni üreticiler ile artan üretim arz fazlalığını beraberinde getireceğinden talepte toparlanma olmaması durumunda 60 Dolar seviylerinden bir geri çekilme ihtimali beliriyor. Ancak yaşanacak geri çekilmenin geçtiğimiz sene kadar sert olma olasılığı oldukça düşük. Arz talep dengesini 50 dolar seviyelerinde kurulma ihtimali güçlü seçenek.

Endüstriyel metallerde ise sahnelere geri dönen Çin etkisinden söz etmek mümkün. Son zamanlarda toparlanma anlamında çok güçlü sinyaller vermese de, ülkede yılın ikinci çeyreğinde inşaat sezonunun açılması endüstri metallerine olan talebin artmasına neden oldu.  Özellikle nikel ithalatında Ocak ayından Nisan ayına kadar olan sürede yüzde 28’lik artış olması, bakır ithalatında yine aynı sürede yüzde 5’lik yükseliş olması Çin’de bir şeyleri yoluna koymak için çaba harcanıldığını da gösteriyor. Çin ekonomisinde güçlü toparlanma sinyallerinin gelmesi durumunda endüstriyel metallerde de yükseliş devam edebilir.


3 Haziran 2016 Cuma

2008 Sonrası Küresel Ekonominin Görünümü

BAŞLANGIÇ: ABD Emlak Balonu

2008 yılında ABD’de patlak veren ekonomik krizin şimdiki aşaması gelişmekte olan ekonomiler mi?
 İlk olarak ABD’de emlak fiyatlarındaki balonun patlamasıyla başlayan finans devleri Merrill Lynch, JP Morgan Chase, Morgan Stanley gibi yatırım bankalarını zor durumda bırakan ve ülkenin köklü yatırım bankalarından Lehman Brothers’ın,  iflasına kadar uzanan süreç sadece uzun sürecek bir krizin başlangıcı oldu. Bu süre boyunca birçok banka iflası gerçekleşti.

2008 krizi

İflasların bu kadar büyük çaplı olması kapitalist sistemin öncüsü olan ABD’yi çaresiz bıraktı. ABD Hükümeti duruma el koymak zorunda kaldı. İflasların önlenmesi amacıyla 2008 Aralık ayında 800 milyar dolarlık ilk varlık alım programını başlattı. Ekim 2014’e kadar süren varlık alım programı 2008 yılında 900 milyar USD dolayında olan FED’in bilançosunu günümüzde 4,5 trilyon USD dolaylarına gelmesine neden oldu.
Bu politikayla ve alınan önlemlerle  birlikte 2010’da zirve yapan banka iflasları önemli ölçüde azalmış görünüyor.

2.PERDE: AVRUPA

ABD’de başlayan kriz bulaşıcı bir hastalık gibi kısa sürede Avrupa’ya sıçradı. İngiltere’de emlak fiyatlarında büyük bir düşüş başladı ve İzlanda’da 3 bankanın iflası ile krizin Avrupa perdesi açıldı. 2008 Mortgage Krizi’nin çözümü amacıyla uygulamaya konulan gevşek maliye politikaları, Avrupa bölgesinde bir borç krizinin fitilini ateşlemiş oldu. Genişletici maliye politikası bol miktarda borçlanmaya neden oldu. Yükselen borçluluk oranı, ekonominin durgunlaşmasıyla birlikte borçların çevrilebilirliği problemini ortaya çıkardı. Tüm yaşananlar borçlanma maliyetini artırdı ve borçların ödenememe ihtimalini ortaya çıkardı. Kamu brüt borcunun GSYH(Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) oranı hızlı bir şekilde artış gösterdi.

Avrupa Bölgesi Kamu Brüt Borcu/GSYH oranı
Bölge/Yıllar
2007 
2008 
2009 
2010 
2011 
2012 
2013 
2014 
Avrupa Bölgesi (19 ülke)
64.9 
68.5 
78.3 
83.8 
86.0 
89.3 
91.1 
92.1 
Avrupa Bölgesi (28 ülke)
57.8 
61.0 
73.0 
78.4 
81.0 
83.8 
85.5 
86.8 
Almanya
63.6 
65.0 
72.5 
81.0 
78.4 
79.7 
77.4 
74.9 
Fransa
64.4 
68.1 
79.0 
81.7 
85.2 
89.6 
92.3 
95.6 
İrlanda
23.9 
42.4 
61.8 
86.8 
109.3 
120.2 
120.0 
107.5
Yunanistan
103.1 
109.4 
126.7 
146.2 
172.0 
159.4 
177.0 
178.6 
İspanya
35.5 
39.4 
52.7 
60.1 
69.5 
85.4 
93.7 
99.3 
İtalya
99.7 
102.3 
112.5 
115.3 
116.4 
123.2 
128.8 
132.3
Portekiz
68.4 
71.7 
83.6 
96.2 
111.4 
126.2 
129.0 
130.2
İngiltere
43.5 
51.7 
65.7 
76.6 
81.8 
85.3 
86.2 
88.2 
Belçika
86.9
92.4
99.5
99.6
102.2
104.1
105.1
106.7
  Kaynak: Eurostat

Özellikle İspanya, İrlanda, Portekiz, İtalya, Yunanistan ve Belçika borcunu çevirmekte zorlanan ülkeler olarak ön plana çıktı. Borcun bu kadar büyümesi çarkların dönmesine engel teşkil eden bir durum haline geldi. Bu borçların döndürülebilmesi için yeni bir politika gerekti.
Borçluluk sorununun çözümü ve ucuz kredi için parasal genişleme politikaları uygulanmaya başlandı. İlk olarak İngiltere’de başlayan ve kısmen başarılı olan politikaya 2015 yılında AMB de başvurdu. Aralık 2015’te ise varlık alım programının Eylül 2016’dan Mart 2017’ye uzatma kararı aldı.
Devam eden süreçte Avrupa bu istikrarsız duruşu ve borç sorununu çözmeye çabalıyor. Parasal genişlemeye rağmen ekonomik durgunluk devam ediyor. Enflasyonda toparlanma henüz gelmedi ve çok düşük seviyelerde seyrediyor.
Avrupa ekonomisinin lokomotifi konumunda olan Almanya’daki pozitif ayrışma biraz olsun yüzleri güldürse de genel anlamda iyileşme biraz daha zaman alacak gibi. Toparlanmanın daha hızlı sonuç vermesi için Almanya’nın yanına yeni ülkelerin eklenmesi gerekiyor.



ASYA VE JAPONYA

Tüm bu gelişmeler tabi ki Uzakdoğu ekonomilerini de yakından etkiledi. Kriz sonrası dönemde Çin ve Hindistan dışında kalan ülkelerin büyüme rakamlarında büyük bir ivme kaybı yaşandı. Ancak genel anlamda gelişmekte olan ülkelerin hakim olduğu Asya’da krizin etkisi ve toparlanma süreci ABD ile Avrupa tarafına göre daha kısa sürede gerçekleşti.

asya büyüme


Japonya

Diğer Asya ülkelerinden negatif ayrışma gösteren Japonya Ekonomisi, küresel krizin Asya ayağından en çok etkilenen ülke konumunda yer alıyor. Özellikle 2009 yılında yaşadığı -5,5’lik büyüme oranı krizden ne kadar etkilendiğini ortaya koyar nitelikte. Bunun sebebi küresel krizin çıkış noktasının dünyanın en büyük ekonomisi olması ve burada yaşanan krizin öncelikli olarak gelişmiş ekonomileri etkisi altına alması.
Kriz öncesinde de ekonomiyi canlandırma konusunda uzun yıllardır sıkıntı içerisinde olan Japonya, son günlerde bu gidişe dur demek için daha fazla çaba harcıyor. Özellikle 80 trilyon Yenlik parasal genişlemenin devam etmesi ve son olarak negatif faiz uygulamasına geçiş ile birlikte tedbirler sertleşmiş vaziyette.
Ancak görülüyor ki, uygulanan faiz indirimi Japonya ekonomisinin aradığı ilaç değil. Faiz indirimi çok kısa süreli bir etki yaptı ve sadece bir hafta içerisinde Japon Yeni faiz öncesi değerine geri geldi. BoJ’un yeni tedbirler alması gerekecek gibi görünüyor.

SON PERDE: GELİŞEN EKONOMİLER

Başlangıç itibariyle bir gelişmiş ülke krizi olarak ortaya çıkan kriz. Son günlerde özellikle gelişmekte olan ekonomileri zor durumda bırakıyor.
Krizin başlangıcında tüm dünya ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkeler de bu krizden negatif yönde etkilendi. Ancak etki gelişmiş ülkeler kadar güçlü olmadı. Gelişen ülkelere nazaran daha hızlı bir toparlanma görüldü. Bunun sebebi ABD ve diğer gelişen ekonomilerde alınan önlemlerin gelişmekte olan ülkelere sağlamış olduğu faydalardır.
Özellikle ABD tarafında başlayan varlık alım çılgınlıkları ve faiz indirimleriyle piyasada para bolluğu yaşandı. Bol miktarda paranın olması gelişen ekonomilere yatırım akışının hızlanmasına neden oldu. Aynı zamanda uygulanmakta olan genişlemeci para politikaları, gelişen ülke paralarının değer kazanmasına neden olarak bu ülkelerde yaşayan kişilerin alım gücünü arttırdı. Ulusal paranın değer kazanmasıyla milli gelirde iyileşme meydana geldi. Yaşanan bu durum Türkiye gibi ülkelerde pozitif ayrışmaya neden oldu.


2006-2014 arası ülkelerin kişi başına GSYİH rakamları (USD)
Ülke/Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Brezilya
5.809
7.241
8.701
8.462
11.124
13.042
11.922
11.711
11.384
Hindistan
816
1.051
1.022
1.124
1.387
1.471
1.449
1.455
1.581
Meksika
8.666
9.219
9.578
7.647
8.851
9.715
9.703
10.172
10.325
Türkiye
7.727
9.309
10.382
8.623
10.111
10.584
10.646
10.975
10.515
Güney Afrika
5.661
6.153
5.811
5.912
7.391
8.081
7.592
6.889
6.482
Kaynak: Dünya Bankası


Ancak son zamanlarda gelişen ekonomiler sorun yaşamaya başladı özellikle FED’in 2014 yılında varlık alım programını durdurmasıyla başlayan süreç, 2015 Aralık ayında faiz artışının gelmesiyle hız kazandı. Bu süre içerisinde gelişmekte olan ekonomilerin paraları hızla değer kaybetti. Faiz artışıyla birlikte Dolar’ın ülkesine dönme isteği artarak devam ediyor. Bu istek gelişmekte olan ekonomilerin para birimleri üzerindeki baskıyı da arttırıyor.
Aynı zamanda son zamanlarda dünya ekonomik büyümesindeki yavaşlama, azalan dünya ticareti kriz boyunca küresel ekonominin itici gücü olan Çin’in, son günlerde yaşadığı sorunlar gelişmekte olan ekonomileri olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

Bu etkilerin tamamı birleştiğinde genel teoride olduğu gibi ekonomik krizin son aşaması olan gelişmekte olan ekonomiler ayağının yaşanması kaçınılmaz son gibi görünüyor.

GARAN Teknik Görünüm

 8,75 seviyesinden başladığı yükseliş hareketini 3. haftaya da taşıyan hissede yukarı yönlü eğilim devam ediyor. Hissenin son iki gündür 10,...